TÜİK enflasyonu sahte yoksulluk gerçek!
TÜİK enflasyonu sahte yoksulluk gerçek!
KESK, TÜİK tarafından açıklanan enflasyon rakamlarına tepki gösterdi. Dönem Sözcüsü Karakurt, “TÜİK enflasyonu sahte, yoksulluk gerçek” dedi
Okur Medya - KESK bileşenleri TÜİK tarafından açıklanan enflasyon rakamlarını protesto etmek için bir araya geldi. Açıklamayı KESK Antalya Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü İlhan Karakurt okudu. Açıklama şöyle: “TÜİK yaşadığımız hayat pahalılığını en az yarı yarıya düşük göstererek maaş artışlarımızı kara delik gibi yutmaya devam ediyor. TÜİK şaşırtmadı! Bugün bir kez daha milyonların hakkını gasp etmeye yol açacak enflasyon verilerini açıkladı.
TÜİK’e göre Haziran enflasyonu aylık yüzde 1,64 yıllık enflasyon ise yüzde 71,60! Milyonlarca kamu emekçisinin ve emeklinin maaş artışında önemli bir faktör olan altı aylık enflasyon ise yüzde 24,73! TÜİK’ten bir saat önce açıklama yapan Bağımsız iktisatçılardan oluşan Enflasyon Araştırma Grubuna (ENAGrup) göre ise enflasyon Haziranda aylık yüzde 4,27 altı aylık yüzde 41,16 yıllık yüzde 113,08 artmıştır.
TÜİK Haziran ayı enflasyonunu 1,64 olarak açıklamasıyla sadece yalan söylemekle kalmamış hepimizle dalga geçmiştir. Biliyoruz ki, TÜİK rakamlara takla attırarak gerçek enflasyonu gizliyor! Biliyoruz ki, TÜİK, iktidarın talimatlarıyla, masa başı hesaplamalarla iktidarın daha baştan belirlediği rakamları açıklıyor.
Biliyoruz ki, TÜİK gerçekler ortaya çıkmasın diye kesinleşmiş mahkeme kararına rağmen enflasyon hesaplamasının temelini oluşturan madde fiyat listesini açıklamıyor.
Biliyoruz ki, yandaş konfederasyonla yaptığı satış sözleşmeleri yetmiyormuş gibi TÜİK eliyle de alın terimize, emeğimize göz koyuyor.
Biliyoruz ki, yaşadığımız gerçek hayat pahalılığı ile ilgisi olmayan sanal rakamlar özellikle maaş zammı alacağımız dönemlerde daha da aşağı çekiliyor.
Değerli Basın Emekçileri,
İktidarın ekonomi bürokratları dünya ekonomi tarihine geçecek şekilde kurnazlıklara, hilelere, gerçekleri ters yüz etmeye devam ediyorlar.
İktidarın son hilesi TÜFE sepetinde azımsanmayacak bir ağırlığa sahip olan elektriğe yapılan zam oldu.
İktidar elektriğe asıl etkisini kış aylarında hissedeceğimiz şekilde yüzde 38’lik zam yaptı. Yapılan zam açıklandığı Haziran ayında değil 1 Temmuz’dan itibaren yürürlüğe girecek şekilde yapıldı. Böylece yapılan zam Haziran ayı enflasyon hesaplamasında dikkate alınmadı. Bu şekilde emekliler ve kamu emekçilerinin altı aylık maaş artışında yaklaşık 1 puanını gasp ettiler.
Bununla da yetinmediler başta akaryakıt olmak üzere iğneden ipliğe yapacakları zamları TÜİK’in altı aylık enflasyon hesaplamasının sonrasına bıraktılar. Bugün ve sonrasında zam yağmuru altında kalacağımızı geçmiş Temmuz aylarından da biliyoruz.
Bu şekilde bırakalım maaşlarımıza yapılacak enflasyon oranındaki artışı alım gücü itibariyle var olanı da elimizden, cebimizden alıyorlar.
İşin özü kamu emekçileri, emeklileri olarak yıllardır ne bütçeden hakkımızı ne de refahtan payımızı almadığımız gibi TÜİK eliyle her gün biraz daha yoksulluğa, sefalete terk ediliyoruz.
Yaşadığımız gerçek enflasyon, hayat pahalılığı altında kamu emekçileri, emeklileri ezim ezim eziliyor.
Ortalama kira bedelinin en az 15 bin TL olduğu günümüzde 17 bin liraya mahkûm edilen asgari ücretliler inim inim inliyor. Buna rağmen İngiltere’de özel şirketlere danışmanlık yaparken Saray’dan çağrılarak gelen Hazine ve Maliye Bakanı “Gelişmekte olan ülkelerde en yüksek asgari ücret bizde” diyerek gözümüzün içine baka baka yalan söylüyor! Asgari ücret Almanya’da 1.997, Hollanda’da 1.995, Belçika’da 1.955, İrlanda’da 1.910, ve Fransa’da 1.747 avrodur. İspanya 1.260 avro aylık asgari ücrete sahipken, ABD 1.156, Yunanistan 910, Portekiz 887, Malta 835, Polonya 811 ve Romanya 604 avro asgari ücrete sahiptir. Türkiye’de ise yaklaşık 485 euro’ya denk gelmektedir. Türkiye’de asgari ücret Avrupa ülkelerine göre dipte seyrederken böylesi açıklamalar yapmalarına “bu kadarına da pes” diyoruz!
Değerli Basın Emekçileri,
Sadece kamu emekçileri ve emekliler değil ülke olarak AKP iktidarının saldırısı altındayız. Dört bir yandan elimizde avucumuzda ne varsa almak, hakkımız olanını gasp etmek istiyorlar.
“Kamuda Verimlilik ve Tasarruf” adlı paket bu saldırıların son örneğidir.
Ülkenin kaynaklarını, kurumlarını, ormanını, arazisini özelleştirdiler, beton ekonomisine gömdüler. Kentlerimizi yağmaladılar, doğayı talan ettiler, bütçenin önemli kısmını silahlanmaya ayırdılar.
Sermayeden, patronlardan, zenginlerden alınması gereken vergileri; “muafiyetlerle”, “indirimlerle”, “istisnalarla”, “aflarla” bir kalemde sildiler.
Sayıştay raporlarına da yansıdığı gibi Kamu Özel İşbirliği Projesi adı altında, yandaş müteahhitlere şehir hastaneleri, havalimanları, yol ve köprüler üzerinden milyonlarca dolar aktardılar.
Halen bunların hiç birinden vazgeçmiyorlar. Özel uçaklarla gezmeye, Hac’a gitmeye, lüks makam arabaları kullanmaya, yazlık-kışlık saraylarında tatil yapmaya, Diyanet Başkanlığı’na birkaç bakanlığın toplam bütçesinden daha fazla para aktarmaya devam ediyorlar.
Eşlerini, dostlarını, hısım akrabalarını, mülakatla, torpille kamu kadrolarına doldurmaktan üç, dört yerden maaş bağlamaktan vazgeçmiyorlar.
Şimdi dönüp bize “Ekonomiyi batırdık, kamu kaynaklarını tükettik, faturasını size kestik” diyorlar.
Değerli Basın Emekçileri,
Orta Vadeli Program, Kamuda Verimlilik ve Tasarruf Paketi, yeni vergileri içeren yasa hazırlıkları, sınır ötesi operasyon hazırlığı, 1 Mayıs Taksim yasağı ve tutuklamaları, yeniden başlayan kayyum politikası bunların hepsi bir bütündür ve saldırıların devam edeceği açıktır. Bir yoksullaştırma programı ile karşı karşıyayız.
Çünkü AKP-MHP bloku bir avuç sermayedar dışında kalan milyonları için büyük bir yıkım anlamına gelen ekonomi politikalarını hayata geçirmek için baskı ve zorbalığın dozunu artırmayı tercih ediyor.
Çünkü gideceklerini biliyorlar ve iktidarda kalma ömürlerini uzatmak istiyorlar.
Çünkü lüks, şatafattan, gemiciklerden, Saraylardan, vazgeçmek istemiyorlar.
Çünkü sermaye sevdalısı, halk ve emekçi düşmanıdırlar.
Bugün sesimizi duyurmak, hakkımız olanı istemek, artık yeter insanca yaşayacak ücret istiyoruz demek için ülke genelinde yine alanlardayız.
İnsanca yaşamaya yetecek bir ücret istiyoruz demek için alanlardayız.
Yeni vergi yasası değil gelir vergisi birinci dilim oranının %15 ten %10’a düşürülmesini, yoksulluk sınırına kadar olan maaşların-ücretlerin birinci vergi diliminde sabitlenmesini İSTİYORUZ.
Güvenli bir gelecek, güvenceli bir iş İSTİYORUZ.
En düşük kamu emekçisi maaşının temmuz ayı itibari ile eş ve çocuk yardımı, kira yardımı, ulaşım ve yakacak yardımı gibi sosyal yardım kalemleri ile yoksulluk sınırının üzerine çıkarılmasını İSTİYORUZ.
Bu rakamın üç ayda bir yoksulluk sınırında yaşanan artışa göre güncellenmesini, üzerine her çeyrekte yaşanan büyüme rakamlarının refah payı olarak eklenmesini İSTİYORUZ.
Sözü verilen kira yardımının yapılmasını, mülakatın kaldırılmasını İSTİYORUZ.
Servislerin kaldırılması kararından, kazanılmış haklarımıza göz dikilmesinden vazgeçilmesini İSTİYORUZ.
Kamu emekçilerinin söz ve karar sahibi olacağı demokratik bir çalışma yaşamı İSTİYORUZ.
Yandaş konfederasyonlarla yapılan ve yoksulluğumuzu derinleştiren toplu satış sözleşmesi değil, grevli özgür ve gerçek toplu sözleşme İSTİYORUZ.
Buradan bir çağrımız da sendikalı sendikasız tüm kamu emekçilerinedir;
TÜİK verilerine göre artışlar devam ettikçe, adaletsiz gelir vergisi dilimleri sürdükçe yeni vergi yasaları, Kamuda tasarruf adı altında yeni saldırı paketleri geldikçe, TL döviz karşında değer yitirmeye devam ettikçe bugünleri de arayacak günleri yaşayacağız.
Gelin artık gına gelen bu oyuna dur diyelim.
Gelin yıllardır hepimize kaybettiren yoksulluk ve sefalet düzenine karşı insanca yaşayacak ücret, güvenceli iş, güvenli gelecek mücadelesinde alanlarda, işyerlerinde birleşelim.
Gelin aydınlık yarınlar için bu karanlığı dağıtacak fiili ve meşru mücadeleyi yükseltelim.”
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.