Bazen dizi ve filmlerde şu tarz repliklerle karşılaşırız:
“Bu işe bir kez bulaştıysan artık çıkışın yok… Sen çıkmak istesen bile, onlar seni bırakmazlar.”
Bu cümle bana hep korkutucu gelmiştir. Üstelik buna benzer replikler duymaya devam ederiz:
“Eğer işin içine bir kez girersen, senden alacaklarını almadan asla bırakmazlar. Senden geriye sadece ölüm kalır.”
Bu bir tehdit midir?
Peki, hayatın kendisi bir tehdit midir?
Hayat, bizi öldürmekle tehdit etmez.
Asıl korkunç olan, ölmek değildir.
Hayat, bize şartları gösterir ve bu şartlar içinde yaşamakla tehdit eder.
Korku duygusunu anlamak, hayati derecede önemlidir.
Korktuğumuzda, bizim için oralarda bir tehdit vardır demektir. Vücudumuz korkarak bize sinyal verir. Bu, bir anlamda Örümcek Adam’ın “örümcek hisleri” gibidir.
Karakter, bir tehdidi önceden sezerdi ve biz bunu onun süper güçlerinden biri olarak izlerdik.
Bu “süper güç” bizde de var. Korku duygumuz.
Korkmak, tüm canlılarda ortak bir duygudur.
Bu sayede tehditlere karşı daha temkinli olur, hayatta kalma şansımızı artırırız.
Burada asıl korkunç olan ölüm değildir.
Çünkü öldükten sonra, istesek de korkamayız.
Korku, yaşamanın bir parçasıdır.
Her insanın hayatında, “Bunları yaşayacağıma, öleyim daha iyi…” diyeceği anlar vardır.
Aslında çoğu zaman, yaşamaktan korktuklarımız başımıza henüz gelmediği için yaşadığımızın farkında olmayız.
Bu nedenle, en büyük korkularımızı zihnimizde tanıyıp, onları kontrol edebilmek mümkündür. Tıpkı daha önceki “Her şey bir hediye mi?” başlıklı yazımda bahsettiğim gibi.
Şimdi…
Bir düşünün.
En büyük korkunuz nedir?
Benim en büyük korkum; itibarsız, işsiz, parasız, sevgisiz ve desteksiz kalmak.
Normalde “En önemli şey sağlık” derdim. Ancak bu koşullar altında sağlıklı olsam bile, benim için anlamı kalmıyor.
Özetle, en çok korktuğum senaryo;
“Kimsenin beni umursamadığı, bir böcek gibi görülüp aşağılandığım ve tüm imkânlarımın gasp edildiği bir hayattır.”
Böyle bir yaşamı göreceğime, öleyim daha iyi.
Diğer büyük korkum ise, 1. Dünya Savaşı’nın sonunda olduğu gibi, vatanımın işgal edilmesi ve ülkeyi yönetenlerin buna seyirci kalmasıdır.
Eğer bunları görüp, buna rağmen elime silah alıp cepheye koşmazsam, öleyim daha iyi.
Bir başka büyük korkum da sevdiğim herkesin ölmesi ve benim hayatta kalmamdır.
Böyle bir durumda, önce ben öleyim isterim ki onlar bensiz kalsın, ben de onların yokluğuyla yaşamak zorunda kalmayayım.
Diğer bir büyük korkum ise şu:
İstediğimi başarmaya çok yaklaşmışım.
Gerekli tüm hazırlıkları yapmışım, tüm önlemleri almışım.
Artık kimse beni durduramaz; hatta herkes desteğini almayı başarmışım.
Ama tam o anda başıma bir şey geliyor.
Ya da daha kötüsü; bir deprem gibi büyük bir felaket yaşanıyor. Tüm emeklerim, tam sonuca ulaşacakken yok olup gidiyor ve ben bunları görüyorum.
Bu örnekler artırılabilir…
Eminim sizin de kendinize ait örnekleriniz vardır.
Sonuç olarak;
Korku duygusunun yaşamaya engel değil, aksine yaşamı kolaylaştıran bir süper güç olarak verildiğine inanıyorum. En büyük korkumuzun içinde bile yaşamanın sonsuz güzellikleri var ve korkmak bizi en iyi senaryoya götüren rehber olabilir.
Sizce de öyle değil mi?