Bugün günlerden 9 Eylül.
Güneşin bir başka güzel doğduğu gündür bugün. Ayın 12'inci gününe inat herkes gururludur Eylül’ün 9'unda… İnanılmaz bir zaferin en güzel safhası, 26 Ağustos'ta başlayan Büyük Taarruz'un son durağıdır 9 Eylül.
Burada hemen bir parantez açarak hatırlayalım: İzmir’in işgalini başkentin işgalinden (o zamanın başkenti İstanbul) daha önemli yapan neydi?: İngiliz, Fransız, İtalyanlar ile savaşmış olan Osmanlı, 1. Dünya Savaşı’nın sonunda bu devletler yetmezmiş gibi İngilizler’in müsamahası ile yüzyıllardır dost bildiğimiz kapı komşumuz Yunanlılar’ın İzmir ve çevresini işgal etmesi ile esaslı bir yumruk yemiş oldu yüzünün tam ortasına ortasına! İşte bu nedenledir ki İstanbul’a demir atmış olan çelik zırhlı duvarların acısından daha büyük olmuştu İzmir’in işgali. Bir de üstüne üstlük çiçeklerle, dualarla, bayraklarla karşılanmışlardı İzmir’de.
İşte bu hal ve şartlar altında büyük bir mücadele başlamıştı Samsun’da. Gerisini biliyorsunuz zaten. Ve o büyük mücadelenin savaş safhasının bittiği gündür 9 Eylül.
İzmir'e ulaşan Türk askeri, 9 Eylül 1922 günü çok yorgundur ama bitkin değildir. Uykusuzdur ama başını yastığa koyduğunda mışıl mışıl, vicdanı rahat uyuyacaktır. Özü sözü birdir. Sözünü tutmuştur yıllardır savaşların gölgesinde gün yüzü görmeyen halkına ve komutanına karşı. Bu duygu ve düşünceler içerisinde gurur ve heyecanla İzmir halkını selamlayarak ayak basar vatan toprağına 9 Eylül 1922'de.
Komutanları da tıpkı askerleri gibidir. Yorgun ama bitkin değil. Uykusuz ama heyecanlıdırlar. İçi içine sığmayan, yüreği vatan-millet sevgisiyle dolu, koltuk sevdası olmayan. O yüzden ne önüne serilen altınlara ne makamlara ne de gerçekleşmeyecek tatlı hayallere yüz vermişlerdir. Tek bir istekleri, hayalleri vardır. Uçurumun kenarındaki yıkık ülkeyi yeniden vatan yapmak...
Bütün bu olayların üzerinden 103 yıl geçti.
Uçurumun kenarındaki ülke çok şükür yeniden vatan oldu. O güzel komutanlar Anıtkabir’de huzur içinde yatıyorlar şimdi.
Yalnız ne hikmetse bu yeni vatana uçurumun dibinden iyice uzaklaşmak bir türlü kısmet olmuyor. Yokuş aşağı mıdır nedir kaderi! Nice liderler geldi geçti. Bir türlü uçurumlardan kurtulamadı. Kurtarılamadı.
Yine de bugünümüze şükürler olsun. Aman şeytan kulağına kurşun. 103 yıl önceki o, vatan sevgisiyle verilen mücadelenin yüzü- ruhu hürmetine midir nedir? Bilinmez (!) Umut hiç bitmez bu ülkede. Ne olursa olsun illaki bir özel lider çıkıp gelir. Umutları yeşertir. Rüzgârı arkasına alıp sürükler kitleleri. Kâh ölür bir karanlık 12 Eylül sabahı. Kâh kalkar. Elini yüzünü yıkar haydi bismillah der devam eder umuda, yaşamaya, iyiye, doğruya… İnanır her seferinde bir önceki hal ve şartlardan daha iyisinin olacağına. Biraz uçurumun dibine biraz düzlüğe gider gider gelir. Ama düşmez. Çeşitli düşürülme denemeleri yaşar, yaşatılır. Ama düşmez. Düşmez işte (!) O sağlam el, her defasında çekip alır uçurumun dibinden milleti. Ben o sağlam elin vicdan olduğunu düşünüyorum. Milletin yüreğinde, kalbinin en derinliklerinde bulunan; bu vatanın bölünmemesini, yıkılmamasını, bir arada yaşamanın güzelliğine olan inanç. Bu ülke için canından olmuş şehidlerin ruhu da annelerin duası da ataların mirası da var onun içinde. İşte bu nedenledir ki o vicdan oldukça uçurumun en dibine gitse de yine çıkmayı başarır bu millet.
Tarihimizde başarılar kadar başarısızlıklarımız da olmuştur. Ama biz en çok başarıları hatırlarız. İnsanın doğası böyle. Çünkü başarı birçok başarısız denemenin sonunda kazanılır. Akılda en çok kalan başarılardır. Türlü deneme ve başarısızlık değil (!) Tarihimiz başarılı olduğu kadar başarısız liderlerle de doludur. Ama biz en çok başarılı olanları yad ediyoruz. Çünkü başarısızlar ardından muhakkak başarılı olacakların gelmesine vesile olmuştur. Elini taşın altına sokmaktan başka çare olmadığını gören çelik gibi sabrı ve dayanma gücü olan özel liderler mutlaka tarih sahnesinde yeniden ve yeniden yerini alır. Bu kaçınılmazdır. Ülkeyi uçurumlara sürükleyenlere dur diyen o sağlam el, güçlü liderin ardından gider ve ülke felaketin kıyısından bir şekilde döner.
İşte bu nedenledir ki ülkemizde elini taşın altına sokmuş olan o çelik gibi irade ve sabır gösteren özel lider, her zaman kendisinden önceki özel liderden daha yorgun olacaktır. Ama hiç bitkin olma lüksü olmayacaktır. Çok uykusuz kalacak. Ama başını her yastığa koyduğunda mışıl mışıl vicdanı rahat uyuyacaktır. Özü sözü hep bir olacak. Söylediği sözden hiçbir zaman geri durmayacaktır. Koltuk sevdası hiç olmayacaktır. Kendisine layık görülen koltuğunda hiç oturmayacak. Düğün, nişan, cenaze, okul kaydı, çarşı, pazar, esnaf, önüne ne çıkarsa selam verecek, selam alacak, halkla bir olacak. Birlik olacaktır.
Bu liderin yalnızca tek bir hayali olacaktır. Partisini iktidara taşımak, halkı refaha kavuşturmak, Laik, demokratik, özgür bir Türkiye inşaa etmek. İşte o zaman Anıtkabir'deki deftere Ata'sına "Başardım. Merak etme. Cumhuriyet emin ellerde Atam" yazarak tarihe not düşecektir.
Bu özel liderler geldikleri zaman milletin gönlünden kolay kolay gitmezler. Ne ilk olacaklar. Ne de son. Hep var olacaklar. Her defasında yeniden hep daha güçlü ve özgür olarak milletin elinden tutacaklar. Geçmişte yaşanan şartlardan daha beter hiç olmayacak. Şartlar hep daha iyiye hep iyiye gidecek. Mutlaka iyiler kazanacak. Uçurumun dibine gelmemeyi başarana kadar bu mücadele hiç bitmeyecek.