Sibel Çetin Çavdar
Köşe Yazarı
Sibel Çetin Çavdar
 

Öğretmenlikte Görünmeyen Emekler

Öğretmenlik, ders anlatmakla sınırlı bir meslek değildir. Zaten bu mesleği gerçekten bilenler, bunu hiç tartışmaz. Çünkü öğretmenlik; tahtanın önünde anlatılan konulardan çok, tahtanın arkasında taşınan yüklerle ilgilidir.   Bir öğretmenin günü sabah okula girmekle başlamaz. Geceden başlar. “Bugün ona nasıl yaklaşmalıyım?” diye düşünülen bir öğrenciyle, “Bu konuyu başka türlü anlatsam mı?” diye zihinde dönen bir dersle başlar.   Kimse görmez; Gece yarısı hazırlanan alternatif anlatımları, Öğrencinin moralini yükseltmek için seçilen tek bir kelimeyi, Yanlış anlaşılmasın diye defalarca silinip yeniden yazılan veli mesajlarını…   Öğretmenlikte görünmeyen emeklerin başında duyguyu yönetmek gelir. Kendi yorgunluğunu sınıfın kapısında bırakmayı öğrenirsin. Çünkü bilirsin ki içeride seni bekleyen çocukların, senin kötü günlerine ayıracak alanı yoktur.   Bazen öğretmen olmak; Evde hasta olup okula “iyiyim” diye gelmektir. Bazen de kalbi kırıkken, başkasının kalbini onarmaya çalışmaktır.   Bir öğretmen sınıfa girdiğinde sadece ders anlatmaz. Aynı anda şunları da yapar: Sessizleşeni fark eder, Gereğinden fazla konuşanın aslında görülmek istediğini anlar, Başarısız görünenin cesaretini korumaya çalışır.   Kimse sormaz öğretmene; “Bugün kaç kez kendini tuttun?” diye… “Kaç kez susarak büyüttün?” diye… “Kaç kez ‘haklıyım’ demek yerine ‘idare edeyim’ dedin?” diye…   Ama öğretmen bilir. Çünkü öğretmenlik, haklı çıkma mesleği değildir. İyi gelme mesleğidir.   Öğretmenlikte en çok yapılan işlerden biri de beklemektir. Bir çocuğun hazır olmasını beklemek… Bir velinin anlamasını beklemek… Bir emeğin karşılığının hemen gelmeyeceğini bilerek sabretmek…   Bazı emekler vardır, yıllar sonra ortaya çıkar. Bir gün bir mesaj gelir: “Hocam beni siz vazgeçmemeyi öğrettiniz.” İşte o cümle, yıllarca görünmeyen emeğin tek cümlelik özetidir.   Öğretmenler çoğu zaman güçlü görünür. Ama bu güç, yorulmadıkları anlamına gelmez. Sadece yorulmaya hakları yokmuş gibi davranmak zorunda kalırlar.   En çok da şunu yaparlar: Bir çocuğun kendine inanmadığı yerde, Onun yerine inanmayı görev bilirler. Bir adım daha atması için elinden tutarlar, Ama alkışı ona bırakırlar.   İşte öğretmenlik tam olarak budur: Geri planda kalmayı kabullenmek, Ama asla geri çekilmemek.   Bu yüzden öğretmenlik; Saatlerle ölçülmez, Maaş bordrosuna sığmaz, Takdir belgeleriyle tarif edilemez.   Öğretmenlik, bir çocuğun hayatına sessizce dokunup, Oradan iz bırakmadan çıkabilme sanatıdır.   Bilen bilir… Yaşayan anlar… Ve yapanlar, hiçbir zaman anlatma ihtiyacı duymaz.   Ama yine de söylemek gerekir: Bu mesleğin yükünü sessizce taşıyan herkese, Gerçek bir saygı borcumuz var.
Ekleme Tarihi: 15 Aralık 2025 -Pazartesi
Sibel Çetin Çavdar

Öğretmenlikte Görünmeyen Emekler

Öğretmenlik, ders anlatmakla sınırlı bir meslek değildir.

Zaten bu mesleği gerçekten bilenler, bunu hiç tartışmaz.

Çünkü öğretmenlik; tahtanın önünde anlatılan konulardan çok, tahtanın arkasında taşınan yüklerle ilgilidir.

 

Bir öğretmenin günü sabah okula girmekle başlamaz.

Geceden başlar.

“Bugün ona nasıl yaklaşmalıyım?” diye düşünülen bir öğrenciyle,

“Bu konuyu başka türlü anlatsam mı?” diye zihinde dönen bir dersle başlar.

 

Kimse görmez;

Gece yarısı hazırlanan alternatif anlatımları,

Öğrencinin moralini yükseltmek için seçilen tek bir kelimeyi,

Yanlış anlaşılmasın diye defalarca silinip yeniden yazılan veli mesajlarını…

 

Öğretmenlikte görünmeyen emeklerin başında duyguyu yönetmek gelir.

Kendi yorgunluğunu sınıfın kapısında bırakmayı öğrenirsin.

Çünkü bilirsin ki içeride seni bekleyen çocukların, senin kötü günlerine ayıracak alanı yoktur.

 

Bazen öğretmen olmak;

Evde hasta olup okula “iyiyim” diye gelmektir.

Bazen de kalbi kırıkken, başkasının kalbini onarmaya çalışmaktır.

 

Bir öğretmen sınıfa girdiğinde sadece ders anlatmaz.

Aynı anda şunları da yapar:

Sessizleşeni fark eder,

Gereğinden fazla konuşanın aslında görülmek istediğini anlar,

Başarısız görünenin cesaretini korumaya çalışır.

 

Kimse sormaz öğretmene;

“Bugün kaç kez kendini tuttun?” diye…

“Kaç kez susarak büyüttün?” diye…

“Kaç kez ‘haklıyım’ demek yerine ‘idare edeyim’ dedin?” diye…

 

Ama öğretmen bilir.

Çünkü öğretmenlik, haklı çıkma mesleği değildir.

İyi gelme mesleğidir.

 

Öğretmenlikte en çok yapılan işlerden biri de beklemektir.

Bir çocuğun hazır olmasını beklemek…

Bir velinin anlamasını beklemek…

Bir emeğin karşılığının hemen gelmeyeceğini bilerek sabretmek…

 

Bazı emekler vardır, yıllar sonra ortaya çıkar.

Bir gün bir mesaj gelir:

“Hocam beni siz vazgeçmemeyi öğrettiniz.”

İşte o cümle, yıllarca görünmeyen emeğin tek cümlelik özetidir.

 

Öğretmenler çoğu zaman güçlü görünür.

Ama bu güç, yorulmadıkları anlamına gelmez.

Sadece yorulmaya hakları yokmuş gibi davranmak zorunda kalırlar.

 

En çok da şunu yaparlar:

Bir çocuğun kendine inanmadığı yerde,

Onun yerine inanmayı görev bilirler.

Bir adım daha atması için elinden tutarlar,

Ama alkışı ona bırakırlar.

 

İşte öğretmenlik tam olarak budur:

Geri planda kalmayı kabullenmek,

Ama asla geri çekilmemek.

 

Bu yüzden öğretmenlik;

Saatlerle ölçülmez,

Maaş bordrosuna sığmaz,

Takdir belgeleriyle tarif edilemez.

 

Öğretmenlik, bir çocuğun hayatına sessizce dokunup,

Oradan iz bırakmadan çıkabilme sanatıdır.

 

Bilen bilir…

Yaşayan anlar…

Ve yapanlar, hiçbir zaman anlatma ihtiyacı duymaz.

 

Ama yine de söylemek gerekir:

Bu mesleğin yükünü sessizce taşıyan herkese,

Gerçek bir saygı borcumuz var.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve okurmedya.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.