Krizler çoğu zaman kapıyı çalmadan gelir.
Bir sabah uyandığınızda dengelerin değiştiğini, alıştığınız düzenin sarsıldığını fark edersiniz. Ekonomi, iş hayatı, aile düzeni ya da kişisel planlar… Kriz, kime uğrayacağını seçmez. Ama kimin ayakta kalacağını, çoğu zaman belli eder.
Kriz anlarında ilk kaybedilen şey genellikle soğukkanlılıktır.
Panik, acele, telaş… İnsan zihni hızlanır ama düşünce derinliği azalır. Tıpkı fırtınaya yakalanan bir gemi gibi; kaptan pusulaya değil, dalgaya bakmaya başlar. Oysa kriz anlarında asıl ihtiyaç duyulan şey, daha yüksek sesle konuşmak değil, daha sakin düşünebilmektir.
Soğukkanlılık, çoğu zaman yanlış anlaşılır.
Duygusuzluk sanılır. Umursamamakla karıştırılır.
Oysa soğukkanlılık, duyguların yokluğu değil; duygulara teslim olmamaktır. Korktuğunu fark edip yine de doğru kararı verebilmektir. Endişeyi bastırmak değil, yönetebilmektir.
Hayatın her alanında krizler vardır.
Bir işin beklenmedik şekilde bozulması, planların ertelenmesi, güvenilen bir yapının sarsılması… Bu anlar, insanın karakterini en net gösteren anlardır. Çünkü rahat zamanlarda herkes güçlü görünür. Asıl sınav, zor zamanda başlar.
Eskiler “ateş düştüğü yeri yakar” derdi ama ateşin etrafında ne yapılacağı da önemlidir. Kriz, yakıcıdır; ama aynı zamanda öğreticidir. Soğukkanlı kalan insan, krizi bir yıkım değil, bir yön değişikliği olarak görmeyi başarır. Panikleyen ise krizin kendisinden çok, verdiği tepkilerle zarar görür.
Soğukkanlılık bir refleks değil, bir alışkanlıktır.
Zamanla gelişir. Küçük kararları sakin almayı öğrenenler, büyük krizlerde de ayakta kalır. Her aksilikte hemen sonuç beklemeyen, her belirsizlikte kontrol ihtiyacına kapılmayan insanlar bu alışkanlığı daha kolay geliştirir.
Kriz zamanlarında yapılabilecek en büyük hata, her şeyi aynı anda çözmeye çalışmaktır. Oysa kriz anları, sadeleşme zamanlarıdır. Öncelikleri ayırmak, gereksiz yükleri fark etmek ve “şu an ne önemli?” sorusunu dürüstçe sormak gerekir. Bu soru, çoğu zaman gürültüyü keser.
Bir başka önemli nokta da şudur:
Krizler geçicidir ama verilen tepkiler kalıcı izler bırakır. İnsanlar sizi en çok o anlarda hatırlar. Nasıl konuştuğunuzu, nasıl davrandığınızı, nasıl durduğunuzu… Soğukkanlılık, yalnızca sizi değil, çevrenizi de ayakta tutar.
Bugün geriye dönüp baktığımızda “iyi ki” dediğimiz anların çoğu, zor zamanlarda alınmış sakin kararlardan oluşur. Panikle atılan adımlar nadiren gururla hatırlanır. Ama soğukkanlılıkla atılan küçük adımlar, zamanla büyük farklar yaratır.
Krizler hayatın kaçınılmaz duraklarıdır.
Ama o durakta ne kadar bekleyeceğinizi ve hangi yoldan devam edeceğinizi belirleyen şey, şartlar değil; sizin tutumunuzdur.
Belki de en büyük güç, her şey yolundayken değil;
her şey dağılırken bile ayakta kalabilmektir.